Hepimiz en az bir küçük domuz yedik

Geçenlerde gıda işiyle uğraşan bir tanışımız; “Herkes en az bir küçük domuz yemiştir“ diye bir laf etmişti. Bu doğru olabilir miydi? Yediğimiz içtiğimiz gıdaların içerisinde domuz parçacıkları mı vardı gerçekten?

Hepimiz en az bir küçük domuz yedik
Eklenme Tarihi: 2015-06-30 23:56:41

HEPİMİZ EN KÜÇÜK BİR DOMUZ TEDİK

BİZİM YAKA İSTENUL GAZETESİ/ÖZEL HABER:Ufuk Bulut yazdı...Bu konuyu araştırmak üzere GİMDES“e yani Gıda ve İhtiyaç Maddelerini Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği“ne gittim ve dernek başkanı Dr. Hüseyin Kâmil Büyüközer Bey ile görüştüm. Her ne kadar konu hakkında önceden bir fikir sahibi olsam da bu görüşmeden sonra Müslümanların “helal gıda” konusundaki sorunlarının çok daha ciddi bir boyutta olduğunu fark ettim. 

Jelatinin tamamı ithal ediliyor

Çikolatadan, bisküviye, yoğurttan dondurmaya kadar birçok ürününün içindekiler kısmını okuduğumuzda “sığır jelatini” diye bir maddeye rastlıyoruz. Hüseyin Kami Büyüközer Bey“den öğrendiğime göre gayrimüslimlerin icat ettiği bu maddeyi dünyada yalnızca gayrimüslimler üretiyorlar. Yani yılda üretilen toplam 380 bin ton jelatinin yüzde doksan dokuzunu Müslüman olmayan ülkeler üretiyor. Ve bu jelatinin 180 bin tonu da Müslüman ülkelere ihraç ediliyor. Türkiye ise bu maddeden yılda iki bin ton ithal ediyor.
Günümüzde yüz binlerce ürün domuz katkılı maddelerle üretilirken,bir gayrimüslümün ne ürettiğinden çok bir müslümanın ne yediğine dikkat etmesi gerekir.

Avrupa Ürettiği Jelatenin % 98“ini Müslüman ülkalare satıyor..

Hüseyin Kâmi Bey diyor ki; “Bu ürünü domuzla haşir neşir olan Batı ülkeleri üretiyorlar ve satıyorlar. Onların ‘bu ürünü Müslümanlar yiyecek içine domuz karıştırmayalım“ diye bir hassasiyeti yok.” Şöyle bir düşünecek olursak Avrupa“nın çeşitli mezbahalarından toplanan et, kemik ve deri gibi maddeler jelatin fabrikasına gönderiliyor. Jelatin fabrikası suda bu kemik ve sakatat parçalarını bir müddet beklettikten sonra jöle kıvamında bir madde oluşuyor. Bu da buharlaştırılınca geriye jelatin dediğimiz madde kalıyor.
Şimdi Avrupa“yı şöyle bir düşünelim. Domuz günlük çok miktarda tüketilen bir ürün… Ve bu kesimhanelerde sadece sığır kesimi yapılmıyor. Oradaki insanlar bu jelatini Müslümanlar yiyecek diye düşündükleri düşünülemeyeceği gibi zaten Müslümanların da böyle bir talebi yok…Neticede ülke olarak iki bin ton jelatini ithal ediyoruz. Bu jelatinin içinde domuz, at  ve eşekten yapılan jelatin olmadığına dair kimse bir garanti veremiyor. Hatta Hüseyin Kami Bey bir şekerleme firmasına (hani lastik gibi şekerlerden üreten) bir mektup gönderiyor. Bu jelatinin domuzdan yapılmadığının garantisini verebilir misiniz diyor. Kendisine verilen cevabi yazıda böyle bir garanti veremeyeceklerini söylüyorlar.

Hüseyin Kâmi Bey şuna dikkat çekiyor:

Gıdalarda kullanılan jelatin sığır jelatini bile olsa yine haramdır çünkü bunun helal olması için helal usullerle kesilmiş hayvanların yan ürünlerinden yapılması lazım.
Yani uzun lafın kısası Brezilyada veya başka bir ülkede ne şekilde ve ne usulde kesildiğini bilmediğimiz hayvanlardan üretilen jelatini güvenilir sandığımız markaların amblemleri altında her gün tüketiyoruz. Bu büyük firmalar Allah“tan korksalardı, bu jelatini kendileri üretmeye bakarlardı. Yetkililer de Allah“tan korksalardı bu konuyu araştırır ve gerekli denetimi yaparlardı. Demek ki acı ama gerçek bir durumla karşı karşıyayız.
Büyük bir çarpıklık
GİMDES yurt dışına ihraç ettiğimiz yüz altmış kalem ürüne helal sertifikası vermiş. GİMDES ihraç edilen ürünlere “helal” damgasını veya kendi helal sertifikası logosunu rahatlıkla basıyorken, kendi ülkemizdeki üretilen ürünlere bu logoyu basamıyor. Çünkü devletin ve kanunların ürünlerin üstündeki helal kelimesine tahammülü yok.
Bir firma ürününe “helal sertifikalı” olduğuna dair bir işaret koymaya kalkarsa ağır para cezasına çarptırılıyor. Ama “domuz eti yoktur” gibi bağlayıcı olmayan bir ifade koyduklarında kimse bir şey demiyor. Bu konudaki hukuki sıkıntıları GİMDES başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer Bey“e sorduk ve şu yanıtları aldık?
Her firma bize gelmiyor. Çünkü ayıbı çok… İnat ediyor ve “ben bu tatlı parayı nasıl kaybederim” diye düşünüyor. Mesela binlerce ürün üreten büyük bir firma bize gelmiyor, çünkü getirdiği ürünlerin çoğunda ithal maddeler var.

İçtiğimiz suya larışıyor

Gaziosmanpaşa Hacımaslı köyü domuz çiftliği“nin suları ve katı atıkları 300 metre mesafedeki Sazlıdere Barajına akıyor. Baraj on milyon kişinin su ihtiyacını karşılıyor. Çiftlikte 5 bin domuz var.
Türkiye“deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon kg. civarında et üretiliyor. Bu rakam neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı. Üretilen domuzlar otellere, yemek fabrikalarına ve marketlere ‘kıyma“ şeklinde satılıyor. Domuz etini Salam, sosis olarak da piyasaya sürmek en sık kullanılan yöntem.‘Dinen yasak olmasına, yemek kültürümüze aykırı bulunmasına rağmen neden domuz cazip bir konu?“
Çünkü domuz yetiştiriciliği kârlı bir iş. Domuz üretken bir hayvan. Cinslerine ve yaşına göre yılda bir, iki, bazen de üç kez ve her batında 15-20′ye kadar varan yavru dünyaya getirebiliyor. Bir domuz yılda iki kez doğum yapsa, her batından 10 yavru yaşasa, 20 sene yaşayan bir domuzun 400 yavrusu oluyor. Ve dahası yeni doğmuş bir domuz 4-5 ayda 100 kiloya kadar çıkabiliyor.Normal şartlarda evcil bir domuzun yüzde 30′u yağ olarak ayrılabilmekte iken bu rakam bazen yüzde 50′yi bulabiliyor. Yani 150 kg“lik bir domuzdan 75 kiloluk yağ elde edilebiliyor. Bu da dana ya da koyuna göre tercih edilmesinde önemli bir etken.
Domuz konusunda herkes topu başkasına atıyor. Bu noktada tüketicinin yapması gereken Şeyi Çevre Sağlık Il Müdürlüğü Gıda ve Çevre Kontrol Şubesi Müdürü İrfan Yılmaz özetliyor; – Piyasadaki etleri denetlemek mümkün olmuyor.”

Türkiye“de Domuz Çiftlikleri, Kesimhaneleri ve Kullanma Yerleri

GİMDES derneğinin araştırmasına göre, Bugün ülkemizde ne acıdır ki 80′nin üzerinde domuz çiftliği faaliyet göstermekte. Ülke coğrafyasında dağılımı ise şöyle: Eskişehir, Çorum, Kastamonu, Manisa, Isparta, Kayseri, Mersin, Bilecik, Erzincan, Adana, Denizli, Bursa (Ertuğrul köy, Hançerli Köy, Çınarlı Köy) Burdur, Gökçeada, İzmir (Menemen, Kısıklı Köyü) Balıkesir, Afyon (Emirdağ), Kütahya, İstanbul (Arnavutköy, Ayazağa, Acımaşlı köyü, Habibler, Kemerburgaz, Beykoz, Terkos, Cendere, Halkalı, Polonezköy, Zeytinburnu, Çorlu) vs.
Bu çiftliklerde yılda 1 milyonun üzerinde domuz, kesimhanelere gitmektedir. Kesimhanelere gelince, bir çoğu sucuk, salam, sosis imalat hanelerinin bünyesinde bulunmakta bir kısmı kaçak kesimhanelerde, çok azı da Belediyelerin kontrolünda olan kesimhanelerde kesiliyor. İstanbul“da Sütlüce Belediyesinin kesim hanesi en meşhurlarındandır.

Bie Milyon Adet Kesilen domuzlar nerede tüketiliyor..

İşte böyle yılda 1 milyondan fazla kesimi yapılan domuzun her eczası hayatımızın çeşitli kademesinde farkına varmadan, bilgimizin dışında karşımıza çıkabilecek durumdadır. Ve bunu kontrol edecek, Müslüman halka bildirecek hiçbir resmi ve sivil merci bulunmamaktadır. Sucuk, salam, sosis ürünlerinde etiketlerinde kullanılan katkı ve yardımcı maddelerin hangi hayvan cinsine ait olduğu yazılması kanuni bir zorunluluk olmasına rağmen, etiketleri de bu bilgileri bulmak mümkün olmamakta. Hatta sosisler etiketsiz bile satılabilmektedir.
Sosis, salam, sucuk imalathanelerine gelince; bunu kontrol etmek hemen hemen hiç mümkün değildir. Çünkü bunu aleni yapan çok az firma var. Çoğu bu işi bile bile ve gizli yapıyor.

DOMUZ ÜRETEN İMALATHANELER
1. Şişli“de Foti-Onur-Fomar
2. Ayazağa“da Çerkezo-Sifko imalathaneleri
3. Ayazağa“da Adela
4. Gourmet
5. Arnavutköy yakınlarında Karlıbayır mevkiinde Marmara salam imalathanesi
6. Pepço, Şütte, Artem, İdeal, Özarzum imalathaneleri
Bu imalathaneler gibi ülkemizde 100′ün üzerinde imalathane var. Bu imalathanelerde markalı, markasız, etiketli, etiketsiz, domuz eti ve yağı katılmış çeşitli salam, sosis, sucuk ve jambon üretilmekte ve maalesef bunlar Müslüman halka yedirilmektedir. Sadece İstanbul“a günlük giren domuz eti miktar 30-40 ton civarındadır. Bu etlerden yapılan ürünleri gayri müslümler değil, bilerek veya bilmeyerek Müslüman inancına sahip vatandaşlar tüketmektedir.
“Helal gıda” standardının gündeme gelmesiyle “Gıdaya da Din Karıştı” (sanki gıdaya karışmayan din varmış gibi) manşeti atan basının, bu geç kalmış teşebbüsü, “Şeriat düzeni için atılmış bir adım” olarak nitelendiren sol siyasinin, kimin değirmenine su taşıdığı, şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?
Soru şu: Bu ülkede, haramilerin ve haramzadelerin haramı savunma hakları kadar, Müslümanların helal yeme hakları yok mu?
Ufuk Bulut

Son Haberler