Erken seçim umutlarını, sonunda Türkiye'de demokrasiyi yeniden tesis edecek bir "demokratik koalisyon"u iktidara getireceğini umdukları biliyorlar. Seçimlere mi bağladılar? Peki, sözde yabancı yatırımcıların ve onların yerli işbirlikçilerinin Türk parasının değerini istikrarsızlaştırma çabalarına rağmen, Erdoğan tek başına insanların Türk ekonomisinin geleceğine olan güvenini tazeledi ve "ekonomik kötüleşmeyi" ortadan kaldırdı.
Birbirine benzemeyenp Altı siyasi parti ve grubun yardımıyla Türkiye'de demokrasinin yeniden tesis edilmesi üzerine: seminere üç Türk genci katkıda bulundu. Yakın Türk siyasi tarihini bilemeyecek kadar genç görünüyorlar. Haziran 1997 ile Ocak 1999 arasında Türkiye de benzer bir dönem geçirdi; milliyetçiler, ilericiler ve muhafazakarlar tarafından yönetilen üçlü bir koalisyon hükümeti vardı. Sadece 550 gün sürmedi, beş büyük siyasi kriz, altı büyük ekonomik krizle gölgelendi, görev süresi boyunca kabine bakanlarının yarısı değiştirildi ve hükümeti utanç içinde bıraktı. Sonunda başbakanı kalbi kırık bir şekilde öldü! Türkiye'de akademik geçmişleriyle zar zor iş bulan bu gençler, Türk siyasetinin geleceği hakkında söz söyleme cesaretini nasıl buluyor insan?
Yabancı düşünce kuruluşlarında, kendi aralarında tarikatvari bir taraftarlık yaratacak kadar akılsızca fikir birliği içinde olan, grup üyelerine ve ilgili hükümetlere sempati duyan "Türkiye uzmanları" var. Sonuç? Bölgeyle ilgili Batı akademisinden tek bir bilimsel analiz bile gelmiyor. Etnik kimlikleri ve siyasi yönelimleri, gözlemlerini ve muhakemelerini çarpıttı. Örneğin bu POMED seminerini ele alalım buna ABD'li bir politika yapıcının bakış açısından bakmaya çalışın. Kehanet edilenler bir haftadan kısa bir süre içinde çürütülürse, siyasi sonuçları ne kadar sağlam olabilir?