Placeholder image

Ufuk BULUT

ufukbulut34@gmail.com

Yazarın Tüm Yazıları

İçinden yükselen coşkuyu çaldı

Piyanonun “ateşli” yorumcusu Arın Karamürsel’i yitirdik geçen hafta. Henüz Ayşegül Sarıca’nın acısı tazeyken onun kuşağından değerli bir piyanistimizi daha yitirmek klasik müzik çevresinde derin üzüntü yarattı. Bu özel insanların yeri kolay dolmuyor. Çünkü onların kuşağı kendini müziğe adamıştır, besteciye ve dinleyiciye sonsuz saygı duyar.  

Arın Karamürsel 1990’da yaptığımız bir söyleşide şöyle diyordu:

“Ben hiçbir zaman dinleyiciyi ayrı bir topluluk olarak hissetmem. Dinleyici benim kendi dünyamın içine girmiştir. Eğer yorumum konser boyunca kendi istediğim düzeyde ise zaten dinleyicimle de belli bir iletişim kurmuşumdur.” 

1935’de İstanbul’da doğmuş, Ferdi Ştatzer’in öğrencisi olarak küçük yaşta konservatuvara girmiş, ilk konserini 11 yaşında vermiş. 1962’de Paris’e giderek eğitimini Marguerite Long-Jacques Thibaut Müzik Akademisi’nde Lucette Decaves ve sonradan Germaine Monier ile sürdürmüş. Aynı yıl Lamoureux Orkestrası’yla Rachmaninof’un 2. Piyano Konçertosu’nu çalmış. 1976’da Moskova’daki Çaykovski Konservatuvarı’nda “yüksek lisans” (Aspirantura) yaparken Prof. Milstein ve ünlü pedagog Aliza Kajeradze ile çalışmış, bu eğitimi de birincilikle bitirmiş. Türkiye’nin çeşitli orkestralarının yanı sıra, Fransa, Rusya, Londra, Lüksemburg, İsviçre, Polonya, Finlandiya, Varşova, Küba, Lübnan, Meksika, Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti’nde resital ve konserler vermişti. 

Boğaziçi Üniversitesi, Albert Long Hall konserlerinde 2004’te verdiği bir resitalde baştan sona Rachmaninof çalmıştı. Onun ateşli tamperamanını ve kendini besteciyle özleştirmesini hiç unutamam. Dağarcığında Rachmaninof başta olmak üzere J.S. Bach, Schumann, D. Scarlatti, Haydn, Saygun, Erkin, Ali Darmar, Mozart, Mussorski, Scriabin, Prokofiyef gibi besteciler öne çıkardı. Özellikle Scriabin’in yalnız sol el için yazdığı prelüdü çoğu zaman bis olarak çalardı. Bir söyleşimizde şöyle demişti:

“İnsanların yapı olarak kendine yakın bulduğu bestecilerle iç dünyasının bağdaşması piyanistik bir coşku yaratır. Bir sanatçı aynı anda birçok besteciye yakın olamaz. Belli bir dönemin belli bestecileriyle ortak payda kurabilir. Örneğin, Schumann’ın Karnaval’ına, Liszt’in sonatına, Rachmaninof’un prelüdüne çok yakınlık duydum. Çocukluğumdan beri, daha Ştatzer ile çalışırken zorunlu parçaların dışında, hep içimdeki coşkuyu yansıtan eserleri çalmayı sevdim.”

Arın Karamürsel yalnız çalarken değil, konuşurken de o bestecileri anlatırken de aynı coşkuyu yaşardı. İlk kez karşılaştığı bir yapıt veya defalarca çaldığı, onunla tümleşmiş bir yapıt arasında hiçbir fark gözetmezdi. Onun için her zaman yapıtın bütününü görebilmek söz konusuydu. Herkesin çaldığının dışında kendine özgü bir yenilik bulabilmeliydi yorumcu. 

Ya konser heyecanı? “Konser öncesi hazırlıklarda çok heyecanlı olurum. Müziğin niteliği, çalacağım piyanonun kalitesine de bağlıdır. Ön hazırlıklar sırasındaki röportajlar, terzi provası, berber, davetiyelerin hazırlanması gibi yan uğraşlar konserin icrasını etkilememelidir.

Eserin formunu bozmadan içindeki coşkuyu müziğe yansıtabilmek de ayrı bir hünerdir. Arın Karamürsel işte böyle “lirik” bir piyanistimizdi.

Evin İlyasoğlu