30 Ağustos tarihi yaşamsal bir dönemin, bir döngünün tarihidir. Aslında 30 Ağustos değil de 26 Ağustos tarihi dersek daha anlamlı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü ta 26 Ağustos 1071 tarihinin önemi olmasaydı, belki 30 Ağustos 1922’nin de bir önemi olmayacaktı. Aradan geçen yaklaşık 850 yıllık bir zaman dilimi. İşte bu iki tarih özgürlükleri de sağlamış oluyor. Birisi Selçuklu Devletinin, diğeri Türkiye Cumhuriyeti’nin! Hatta aradaki Osmanlı Devleti’nin de.
“Bayramlardan ne anlamalıyız?” sorusuna yanıt arayarak bu zaferin önemini daha da iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Malum ülkemizde iki türden bayram kutlanır. Aslında bana göre, felsefeleri biri birileriyle örtüşüyor da.
Dini bayramlarımızı düşünelim: Ramazan bayramı insanın nefsini terbiye etmesini, tokun açın halinden anlamasını, özellikle çocuklara daha fazla önem verilmesini önceler. Yani öznesi insana dayalı yaşam biçimidir. Otuz günün sonunda rahatlama vardır, özgürlük vardır. Kurban bayramına bakalım: Kurban bayramı da yine insanı önceleyen, fakir, yoksul dengesini sağlayan, kimlerin nasıl kurban edilebileceğini açıklayan, dayanışma ruhunu geliştiren, sonucunda da sevgiyi, huzuru ve özgür olabilmeyi tanımlayan bir inançlar bütünüdür. Zaten inancın olmazsa hiçbir başarı elde etme şansın yoktur. Demek ki burada da insan, insanlık ve özgürleşme temeli öndedir.
Şimdi gelelim milli bayramlara: Milli bayramlarda dini bayramlar gibi insan ilişkilerini öne çıkaran, özgürlük temelli, insancıl ve değerlere önem vererek yaşamayı hedefleyen olaylar sonucunda ortaya çıkmış durumlardır.
Şimdi de ülkemizde kutlanmakta olan milli bayramlara bakalım:
-19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, yıl 1919. Bu bayram öznesi kurtuluşa giden yol olan, Anadolu insanının dayanışmasını sağlayan, birliği ve bütünlüğü sağlamayı hedefleyen bir temele dayanıyor olmasıdır.
-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, yıl 1920. Tamamen insan odaklı, toplumsal dayanışma ruhunu geliştiren, çocuğu önceleyen, özgürlüğü simgeleyen, demokrasiyi esas alan bir bayramdır.
-30 Ağustos Zafer Bayramı, yıl 1922. Aynı şekilde tamamen özgür olmayı ve gelecekte de özgür kalabilmeyi hedefleyen, kurtuluşa giden yolda atılan adımın son basamağıdır, sonucudur. Bence bu zaferle, Türk Milleti özgürlüğünü de tüm dünyaya duyurmuştur.
-29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, yıl 1923. Yeni bir başlangıç, küllerinden doğan ve özgür bir ülke. Sonucu Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti!
-15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü, bu gün de diğerleri gibi iç ve dış hain çevreler tarafından yıkılmak istenen rejimin korunması günüdür. Hain darbecilere karşı diğer bütün olaylarda olduğu gibi Türk milleti bir bütün olarak ülkesinin geleceğine kast edenlere karşı direnmiştir. O halde milli bayramlarımızın tamamı özgürlük temellidir.
Şimdi gelelim asıl meseleye:
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın önemine. 30 Ağustos’u anlamak için 26 Ağustos tarihlerine bakmak gerek.
Malazgirt Meydan Savaşı, 26 Ağustos 1071
26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşen savaştır. Alp Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Savaşı, "Türklere Anadolu'nun kapılarında kesin zafer sağlayan son savaş" olarak tarihe geçer. Şimdilerde olduğu gibi o zaman bile Ermenilerle, Rumlarla ve birçok Avrupa ülkesi ile süregelen sorunumuz hep olmuştur.
İşte Malazgirt Savaşı’nda da Bizans ordusu, düzenli Rum ve Ermeni birlikleri dışında paralı Slav, Got, Alman, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek, Kıpçak askerlerinden oluşuyordu.
26 Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Alp Arslan Malazgirt'le Ahlat arasındaki Malazgirt ovasında, kendi ordugahının 7–8 km uzağında, ovaya yayılmış durumdaki düşman birliklerini gördü. Savaşı önlemek için imparatora elçiler gönderen Sultan, barış teklifinde bulundu. İmparator, Sultanın bu önerisini ordusunun büyüklüğü karşısında bir korkaklık olarak yorumladı ve teklifi reddetti. Gelen elçileri soydaşlarını Hristiyan topluluğuna geçmelerine ikna etmek üzere ellerine birer haç tutuşturarak geri yolladı. Daha sonra savaşı kaybedip, esir düşen İmparator Romen Diyojen, Alp Arslan'ın huzuruna çıkarılınca, Alp Arslan ile aralarında şu diyalog gerçekleşmiştir:
Alp Arslan: "Eğer ben senin önüne esir olarak getirilseydim ne yapardın?" Romanos: "Ya öldürürdüm ya da zincire vurup Konstantinopolis sokaklarında gezdirtirdim." Alp Arslan: "Benim vereceğim ceza çok daha ağır. Seni affediyorum ve serbest bırakıyorum." İşte Türk’ün büyüklüğü!
Başkomutanlık Meydan Muharebesi ya da Dumlupınar Meydan Muharebesi, Kütahya'ya bağlı Dumlupınar yakınında 26-30 Ağustos 1922'de Türk ve Yunan orduları arasında meydana gelen savaştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından bizzat sevk ve idare edildiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak anılır. İstiklal Savaşı'nın kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağlayan bu çarpışmanın yıldönümü ülkemizde milli bayram olarak kutlanmaktadır.
Milletçe verilen Kurtuluş Savaşı'nın son hamlesi 26 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar - Kocatepe'de başlayan Büyük Taarruz ile yapılmış ve 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girerek ve düşman askerlerini denize dökerek sonlanmıştır.
İleri dehaya sahip Mustafa Kemal Paşa, ordunun taarruz hazırlıklarını komutanlarla birlikte büyük bir gizlilik içinde sürdürmüştür. Taarruzu gizlemek ve düşmanı uyutmak için Temmuz ayı sonunda ordu birlikleri arasında bir futbol turnuvası düzenleyerek komutanlarla topluca görüşebilme olanağı sağlamıştır.
26 Ağustos gecesi 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları üzerindeki Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine inmeyi başarır. Sızma harekatı bütün gece sabaha kadar sürer.
26 Ağustos sabaha karşı 4.30'da başlaması planlanan taarruz sis sebebiyle ancak 5.30'da başlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün taarruz için 26 Ağustos tarihini seçmiş olmasının da bir nedeni vardır aslında. O da 1071 ruhuna uygun düşen ve geçmişine saygı duyan bir komutan olarak, Alp Arslan’a da saygı anlamı taşıyan bir düşünceyle Alp Arslan’ın Malazgirt’teki başlatmış olduğu tarihe denk düşürmesi olmuştur. Malum 5 gün süren zorlu savaşın ardından özgürlüğümüze giden yol tamamen açılmış olmaktadır. Yarım saat süren çok yoğun bir bombardıman ile Yunan ön hat mevzileri büyük yıkıma uğratılmış, topçu gözetlemesi ve makineli tüfek mevzileri iş göremez hale getirilmiştir. 6.00'da başlayan piyade taarruzu, kısa sürede gelişmiş, Tınaztepe, Belentepe, Kalecik sivrisinin geri alınması ile sonuçlanmıştır.
-Büyük Taarruz, yaklaşık 200 yıldan beri Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan ilk taarruz savaşıdır. Çanakkale ve Sakarya'da Türk zaferi, hücum eden düşmanı durdurmakla sınırlı kalmıştır. Oysa Başkumandan Meydan Muharebesi'nde ise, düşman ordusu topyekûn yok edilmiş, yaklaşık 150.000 kilometrekare alan 14 gün gibi kısa bir sürede ele geçirilmiştir.
-Zafer, Yunan işgaline son vererek Kurtuluş Savaşının kesin bir askeri sonuca ulaşmasını sağlamıştır. Böylece Türk tarafı Lozan'a önemli bir diplomatik avantajla katılmış, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak kullanılmasını önlemiştir.
-Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu hareketi üzerindeki önderliği bu zaferle pekişmiş, böylece zaferden sonra kurulacak olan siyasi düzenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelleri atılmıştır.
Tüm ulusumuzun, Türk Ordusu’nun Zafer Bayramı’nın 98. Yıl dönümü kutlu olsun. İşte bu bayramı bu ruh ve düşünceyle sahip çıkmalı ye yakışır bir şekilde kutlamalıyız.