Malum, 2022-2023 eğitim öğretim yılı ara tatiline girdi. Ülkemizde eğitim gören milyonlarca öğrencimize ve öğretmenlerimize iyi tatiller ve başlayacakları dönemde de başarılar dileyerek başlayalım.
Eğitim, bir canlının doğumundan öldüğü güne kadar süregelen bir elde ettiği davranışlar bütünüdür. İyi eğitilmiş canlılar yaşamlarında çok fazla zorluk çekmezler. Özellikle son yıllarda canlı eğitimlerinde hayvan eğitimlerinin çok daha değerli olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Önceki zamanlarda özellikle yaşlı insanlar yalnızlıklarını giderebilmek için ya da hobi olarak evcil hayvanlardan edinirlerdi. Bu mantıklı da geliyordu. Çünkü, o insan artık iletişimini o eğittiği hayvanla sürdürme gibi bir durumla karşı karşıyaydılar.
Günümüzde ise, bu hayvan eğitimi ve hayvanla yaşama biçimi artık bir yaşam biçimine dönüşmüş durumda. Artık, yaşlı genç ayrımı yapmaksızın toplumumuzun önemli bir bölümü bir ya da birkaç hayvanla yaşama gereği duymaya başlamış gibi görünüyor. Özellikle akşam saatlerinde yeşil alanlar, parklar bu tür insanlarla dolup taşıyor. Her bir insan ya kucağında ya elinde bir kedi, köpek vs… Diyaloglar ise aynen şöyle; ”Babası, kızıma iyi bak. Annesi oğlumu üzme, üstünü iyi giydir üşütmesin. Ayaklarını iyice temizle evi kirletmesin…” vb. söylemlerle hayvanla yaşamanın bir yaşam biçimine dönüştüğünü göz ardı edemiyoruz.
Yanlış anlaşılmasın tabi ki. Hayvan edinmeye veya hayvan bakımına karşı olduğumuz fikri çıkarılmasın bu anlatımdan. Ancak, buradan hareketle insani ilişkilerin ve insan eğitiminin hatta sosyal ilişkilerin aile bireyleri de dahil olmak üzere toplumsal bir zafiyet göstermiş olduğunu anlıyoruz. Doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılabilir tabi ki.
Şimdi gelelim insan eğitimine. İlk bölümde de söylediğim gibi eğitim insanın doğumundan başlar ölümüyle sonlanır. Bu sürecin ilk beş yılı ailede, ortalama yirmi yılı okullarda ve son yılları da yaşamın içinde geçer. Ben özellikle okul yıllarının eğitim ayağından ve bu neslin gelecek hayallerinden bahsetmek istiyorum. Son yıllarda öğrenci tutum ve davranışlarında çok büyük bir kırılma yaşandığını, özgürlük adına saygısızlık boyutuna varan, öğretmeni demoralize eden, hatta öğretmeni ve kurum yöneticilerini neredeyse devre dışı bırakan bir bozulma olduğunu düşünüyorum. Bunu da işin mutfağından gelen bir Uzman Eğitimci olarak gözlemlerime dayanarak rahatlıkla söyleyebiliyorum. Bu gibi olumsuz vakaların örneklerini sosyal medya hesaplarına yansıyan video ve yazımlardan görmemiz mümkün.
Olumsuz öğrenci davranışına yol açan ve eğitmekte zorlandığımız bu azımsanmayacak öğrenci kitlesine bu koşulları sağlayan öncelikle tepeden kurumsal tutumun ve öğrenci velisine verilen olağanüstü tavizlerin etkili olduğu açıktır. Bir dönem öğretmeni şikayet edebilmesi için (bununla birlikte suistimallerinde yoğunlaştığı) verilen özel hat numaralarının eğitim kurumlarında eğitimsizliği ve buna bağlı olarak da öğretmen ve idarecilerde “bana neciliğin, görmezden gelmişliğin ve veli ve öğrenci karşısında ezilmişliğin” eğitim konusundaki duyarsızlığın önünü açmıştır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın acil önlem planı uygulamasını ve kaybedilmiş olan öğretmen onurunun yeniden kazandırılması konusunda ciddi çalışma yapması gerekmektedir.
Ayrıca özel tezim olan; “Eğitemediğiniz hiç kimseyi öğretemezsiniz.” Fikrinin ciddi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Öğrencilerin ve genel olarak ta insanların ulaşmak üzere kurdukları hayalleri vardır. O hayalleriyle yaşar ve hayallerine ulaşmaya çalışırlar. Yakından tanıdığım ve elimizde yetiştirmeye çalıştığımız bir öğrenciden söz etmek istiyorum. Bir çocuk düşünün altı yaşına kadar özel eğitim, konuşma terapisi vb. destekler almış. İlkokula başladıktan sonra da bir öğretmeni ve ablasının okuma alışkanlığından etkilenerek okumaya başlamış, üç-dört yılda binlerce kitap okumuş bir çocuk. Ancak bu çocuğun farklı bir yanı daha var. Bu çocuk Türkiye’nin en küçük yazarı olma unvanına sahip bir çocuk. Yazar olan bir öğretmenini örnek almış, büyük hayaller kurmuş ve bu yazar öğretmenin kısmen desteğiyle kitap çıkarmıştır. Bu kitabını 2022 yılı içerisinde Tüyap Kitap Fuarında görücüye çıkarmış bir öğrenci. Buraya kadar her şey normal akışında giderken yukarıda bahsettiğim hayvan eğitimi ve korunması örneklerinde olduğu kadar okul çevresinden ilgi ve destek görmemiştir. Tüyap Kitap Fuarına katılımı sırasında kendi sınıfı da dahil olmak üzere okulundan bile bir tek kişinin katılım yaparak desteklenmediği bir süreci yaşıyoruz. Bu durum eğitimde yozlaşma değil de nedir acaba? İlçesinde bulunan Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bile bilgisi dahilinde midir, bunu da bilmiyoruz. Oysa bu ve bu türden gelecek vadeden öğrencilerin özel eğitimle desteklenmesi gerekmez mi?
Bir başka örneği de öğretmen açısından vermek isterim: Milyonlarla sayısı bulunan öğretmen camiasından sanırım sayıları binlerle ifade edilen öğretmen yazarlar vardır. Yukarıdaki öğrenci örneğinde olduğu gibi, öğretmen de ne yazık ki aynı kaderi paylaşır oluyor. Öğretmen bir kitap yazar. Yazdığı kitabı gururla önce okul idarecileriyle paylaşır. Sonrasında öğretmen arkadaşlarına sunar. Buraya kadar her şey normal ilerler. Ancak, gel gör ki sürecin devamı olmaz. Öğretmen büyük bir özveriyle yıllarca birikimini kitaba dönüştürür, okuyucuyla buluşturmak ister. Bunun için imza günü vs. organize edilir. İmza günü çok yakın olan iki öğretmen arkadaşının dışında okulundan ne öğretmen ne de üç idarecisinden bir tek kimse katılmaz. İlçesindeki Milli Eğitimden de kimse bu öğretmeni destekleyici tek adım atmaz. Biliyorum ki onlarca buna benzer durum vardır.
Şimdi biraz düşünelim:
Biz toplum olarak ne ara bu kadar duyarsız olduk?
İnsani ilişkiler hayvanlara gösterdiğimiz hassasiyetler kadar değerli değil midir?
Bu yozlaşma ve bozulma neyin eseridir?
Siz, kurduğu hayali daha sekiz on yaşında yıkarsanız; geleceğin gençlerine nasıl hayaller kurduracaksınız?
Kendi camiasında dahi emeğine saygı duyulmayan bir öğretmenin toplumdaki saygınlığını nasıl sağlayacaksınız?
Öğretmenine saygı duymayan bir toplumda öğrenciden ve veliden saygı beklemek normal midir?
Sonuç olarak: Birmesleğin saygınlığını ancak iyi eğitim almış toplumlarla sağlayabilirsiniz. Gençlerimizin önünü açabilmek için hayallerini gerçekleştirmelerine destek olmak ve olanak sağlamakla mümkündür. Gelin, eğitimi önceleyelim. Herkese olduğu kadar değer ve destek verelim. Birilerinin değirmenine su taşımak yerine, toplumun gereksinimi olan değerleri ön plana çıkaralım. İşte o zaman her şeyi kökten halletmiş olursunuz.
Yaşar GELER