Değerli okurlarım, şu son zamanlarda meydana gelen ekonomik krizin etkileriyle oluşan ev kiralama-kiracı ve ev sahibi ilişkilerine değinmek istiyorum. Durum öyle bir hâl aldı ki neredeyse içinden çıkılamaz bir durumda kalındı. Kimse de bu duruma dur diyemiyor.
Neyse ben birazdan bu duruma bir yorum getireceğim ama önce şu Nasrettin Hoca fıkrasıyla başlamak istiyorum.
Nasreddin Hocanın iki arkadaşı arasında anlaşmazlık çıkmış. Birbiriyle münakaşa edip küsüşmüşler. Önce arkadaşlarından biri gelerek Hocaya derdini anlatmış.
Nasreddin Hoca, arkadaşını sakinleştirmek için
─ Haklısın.
Demiş ve arkadaşını uğurlamış.
Sonra da diğer arkadaşı Hocanın yanına gelerek derdini anlatmış.
Nasreddin Hoca, o arkadaşını da sakinleştirmek için
─ Haklısın.
Demiş ve uğurlamış.
Olup biteni gören Nasreddin Hocanın hanımı dayanamayarak Hocaya sormuş
─ Yahu Hoca Efendi, sen ikisine de haklısın dedin.
─ Hiç ikisi birden haklı olur mu? ,
Nasreddin Hoca, biraz düşündükten sonra cevap vermiş
─ Bence sen de haklısın.
Sanırım yazımın ip uçlarını da vermiş oldum. Şimdi özellikle İstanbul olmak üzere büyük kentlerde oturan ve çoğunluğunu da ücretlilerin oluşturduğu hatta sadece ücretli demeyelim, emekli ve asgari ücretlinin yoğun olduğu kesimlerin bu şehirlerde yaşadıklarına bin pişman oldukları bir süreci yaşıyoruz.
Vatandaşın birisi hasbelkader bir ev edinmiş içinde oturuyor. Bir miktarda belki borç harç aldığı ve gelecek yatırımı saydığı ikinci bir ev almış. Doğal olarak da bu evini kiraya veriyor. Yani bu saydığım kriterde evi olan insan için geçim kaynağı o evi. Tabi ki birden fazla evi olup tam bir yatırım ve ticari amaçlı kiraya verenlerde vardır.
Diğer yanda da özellikle Anadolu’dan gelmiş karnını doyurmak uğruna herhangi bir iş bulmuş asgari ücretle hatta bazen daha aşağılarda ücretle çalışan gariban insanlar var. Hem karnını doyurmak için mücadele ediyor hem de barınmaya çalışıyor. Bir başka tarafta yine azımsanmayacak sayıda kamu görevlisi var kent dışından gelmiş ve ücretli çalışan. Bunların durumu da hiç farklı değil. Hem barınma hem karın doyurma. Bunlardan farklı olarak da esnaf kesimi var. Özellikle de zincir marketlerin esiri olmuş durumda bulunan esnaflar. Bunlar da yine hem barınma hem karın doyurma derdindeler. Bu saydığım üç kesimin de çoğunluğunun kendi evleri yok ve kiracı durumdalar. Hatta bugünden itibaren de bu kesimler için ev alma uzayda yaşama hayalinden farklı olmasa gerek!
Şimdi gelelim bu iki ev sahibi ve kiracı arasındaki ilişkiye. Daha bu yıla kadar bu kadar zorlu geçmeyen bu ilişki bir şekilde sulh içinde yürürken 2022 yılından itibaren kangrene dönmüş durumda. Ha bu arada bir yandan da deprem gerçeğine karşın kentsel dönüşüm hamleleri ve birçok yapının yıkılması ile kiralık durumda olan evleri yok sattırdı. Düşünün bir mahallede 2-3 bin konut bir anda yıkılırsa ev bulabilmeniz mümkün mü? Şehrin konut stoku bunu karşılayabilir mi? Peki, kriz nereden çıktı? Doğal olarak bu soruyu sorarak başlamak gerek. Kriz, bir zamanlar dış güçler dediğimiz hayali saldırganların ekonomimize saldırılarından. Bir başka tezle dünyanın çeşitli ülkelerinin savaş halinde olmalarından petrole gelen zamlarla vs… farklı farklı tezler üretildi. Ancak gelin görün ki, hayali dış güçler saldırılarını bitirdikleri halde Dolar, Euro, Altın ve petrol fiyatları ne hikmetse bizde düşmüyor. Dünyada varil fiyatı düşse de bizde sürekli yükseliyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde enflasyon %3-5-8 en fazla olanda %10’u geçmezken bizde %100-150 hatta kimi teorilere göre %300’leri buldu. Çünkü bir yıl önce 7 lira olan mazot bugün 30 lira ise, bu artış %300 değil de nedir? Zaten akaryakıta gelen zam demek kullandığımız her şeye aynı oranda yansıyan fiyat artışı ve enflasyon demektir.
Şimdi bu kadar geçim sıkıntısı doğal olarak fakir zengin herkesi etkiliyor. Özellikle de yukarıda bahsettiğim dar gelirli, orta sınıf dediğimiz ücretli kesimi etkiliyor. Şimdi bununla birlikte doğal olarak ev sahipleri piyasada geçim zamlandı benim evimin getirisi de fazla olsun ki ben de o parayı alıp karnımı doyurayım, geçineyim diyor. Şimdi bu pencereden baktığımız da ev sahibi haklı. Piyasada fiyatlar %150-300 artmışsa ben de evimin kirasını %150-300 artırıyorum diyor. Diğer tarafta bulunan kiracılara bakıyorsun, maaşına %150-300 zam alamamış ama piyasa %150-300 zamlanmış. Ev sahibi de yüzde 150-300 zam istiyor. Peki bu kiracının aldığı zam halen %40 belki biraz daha yapılırsa %70’i falan bulacak. Çünkü, devletin resmi verileri %70’leri ifade ediyor. Kendine gelen %70 zam piyasaya ödeyeceği ve ev sahibine vereceği %150-300 aralığında bir zam. Şimdi size soruyorum, bu kiracı adam bu zammı nereden ve nasıl ödeyecek? Doğaldır ki ödeyemeyecek ve ev sahipleriyle çatışma başlayacak. Çünkü kiracı da haklı.
Şimdi bakalım; ev sahipleri haklı, kiracılar da haklı… Tarafsız bir pencereden baktığımız da bizde haklıyız. Şimdi gel de Nasrettin Hoca’yı arama ve anma. İşte tam da burada devletimizi yönetenlere iş düşüyor. Hem TOKİ hem de belediyelerin konut şirketleri aracılığıyla evi olmayan dar gelirliye, kiracıya, ücretliye konut üretmek. Birçok yere harcanan paranın belki de yarısı kadarını harcarsanız bu insanları mağdur etmeden, hani o dış güçler dediğimiz ülkelerin kendi insanları için ürettikleri sosyal konutlardan üretip maaşlarından da vergiyi aldığınız gibi evin parasını da direkt bordrosundan keserek alabilir bu sıkıntıyı da en kısa zamanda çözebilirsiniz.
Ticari düşünmeyi değil sosyal düşünmeyi seçin.
Varlıklının varlığına varlık katmasına değil, dar gelirlinin refahını yükseltme yolunu seçin.
Çünkü, sizin bu dar gelirlinin oylarına ihtiyacınız var.
Çünkü, sayısal olarak dar gelirliler diğer varlıklı kesimin onlarca katı nüfusa sahipler.
Umarım bu yazım bir yerlere ışık tutar.
Yaşar GELER