Sosyal demokratların sorunu ne?
Her seçim döneminde olduğu gibi, şimdi de 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarıyla birlikte Sosyal demokrasi, Sosyal demokratlar, Sosyal demokrat liderler, Sosyal demokrat Partiler ve Sosyal demokrat insanlar kendilerini sorgulamaya başlarlar. Hatta kendilerini değil de liderlerini ve üst yönetimlerini sorgulamaya başlarlar. Bu durum aslında demokrasi adına sevindirici bir durumdur. Kişi ya da kurumların kendilerini tartmaları, değerlendirmeleri, eleştiri ve öz eleştiri mekanizmalarını işletmeleri gayet yerinde bir davranış ve anlayış biçimidir. Ancak yıllardan beri gözlemlediğim kadarıyla bu saydığım mekanizmalar işletilirken hem kişilere, hem liderlere ve hem de kurumlara karşı çok acımasız olurlar. İşte tam da bu durum çok ta kabullenilecek ve onaylanacak bir durum olmasa gerek.
Türkiye’de Sosyal demokrasi durumu siyasal yaşamımıza ancak 1960’lı yıllarda girebilmiştir. Sosyal demokrat hareketin bizdeki geçmişi ise Batı’ya göre hayli kısadır. Türkiye’de sosyal demokrasiye yöneliş, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, 1965 seçimleri öncesinde, kamuoyuna “ortanın solundayız” mesajını vermesiyle başlamıştır. Sonra Bülent Ecevit’le, Deniz Baykal’la ve Kemal Kılıçdaroğlu’yla devam etmiştir. Devam etmesine etmiştir ama pek te rahat devam etmemiştir. Hemen hemen her lider döneminde sancılı süreçler yaşanmıştır. Ara sırada farklı isimlerle geçiş dönemleri yaşanmıştır. Hatta şimdi de farklı görüş ve kişilerle devam ettirilmesi söz konusu olmuştur.
Ülkemizde Sosyal Demokrasi, hep liderlerle özdeşleştirilmiş ve her sonucun faturası lidere kesilmeye çalışılmıştır. Oysaki Sosyal demokrasilerde liderden çok, anlayışın egemen olması gerekmez mi? Anlayışta bir sorun yoksa lideri yargılamak ta haksızlık olur diye düşünüyorum. Liderler hata yapmazlar mı? Elbette ki yaparlar. Topluluğunu yanlış yönlendirebilir, yanlış politikalar üretip hareketi başarısız kılabilirler. İşte tam da bu zamanda o demokratik usuller devreye girer ve eleştiri, öz eleştiri, yargılama ve değerlendirmelerle sonuca varılabilir. Oysa ülkemizdeki Sosyal Demokrat tabanda şu görülmektedir. Üç ay öncesinde her şeyiyle kendini feda eden bir lidere ölümüne sahip çıkılırken, belki de hiçbir günahı olmadan bir mücadeleyi kaybeden bir lider hemen çarmıha gerilmeye çalışılıyor. Bunu da aklım ve dimağım almıyor. Bu adamcağız üç ay içerisinde bunadı mı da haberimiz olmadı. Oysa bu çalışma için karar verdiğinde herkes onu ayakta alkışlamıştı. Sonuca göre değerlendirme her koşulda doğru değildir. Ayrıca yargılamanın yeri, zamanı ve usulleri varken, hem kendini hem tabanı hem de liderini aşağılayarak sorun çözemezsiniz, çözmeye de kalkışılmamalıdır. Bu şekilde bir sorun çözmeyi ‘’Ekmek için Ekmelettin’’ sloganıyla ortaya çıkıldığında ve olumsuz sonuç alındığında göstermek ne kadar haklıysa ‘’İnce’’ olayındaki sonuca göre göstermek te o kadar haksızdır. Bu konuya biraz sonra döneceğim ama öncelikle bazı kavramları da yeniden hatırlamak ve hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Aslında doğruyu anlayabilmenin yolu da bence, öncelikle Sosyal Demokrasi ve Sosyal Demokrat kavramlarını açıklamaktır.
Sosyal Demokrasi: “Sosyal demokrasi ya da merkez sol, kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi ideolojidir” diye tanımlanmaktadır. Sosyal demokrasi olgusu, 19. yüzyılın ikinci yarısından beri emekçi sınıfların yürüttüğü sosyal ve siyasal mücadeleler ile egemen sınıfların (yönetenlerin-para babalarının) verdikleri ödünler sonunda varılan uzlaşmanın ürünüdür. Bu süreçte klasik liberal demokrasinin temellerini oluşturan değerler sistemi (kapitalizm, siyasal demokrasi, çoğulculuk vb.) korunmuş, ama sosyal adalet, sosyal devlet, sosyal haklar gibi yeni değerlerle geliştirilmiş ve beslenmiş ve şekil aldırılmıştır.
Sosyal Demokrat: Sosyal demokrasi yandaşı olan kişi veya partidir.
Şimdi bu kavramlar ışığında tekrar dönelim yukarıda bahsettiğimiz konulara. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de Sosyal demokrat olan kişiler o dönemde henüz olgunlaşma sürecinde sayılabilecek SHP’yi değerlendirmeyi zamana bırakarak bu ülkede sosyal demokrat bir parti olmadığını iddia ettiler. Çünkü CHP ve DSP’nin de Sosyal Demokrat bir parti olmadıklarını açıklamaya çalışanlar olmadı değil. Aslında Sosyal Demokrat bir partinin olmaması da, bireylerin sosyal demokrat olmasına engel değildir. Fakat ben Türkiye’de CHP’nin Sosyal Demokrat bir parti olduğunu ve bu temsil yetkisini de gerektiği gibi kullandığını düşünenlerdenim.
Sosyal demokrasilerde her hangi bir olumsuzlukta lideri yargılamaktan başka bir çare olmadığını gözlemlemekteyiz. Oysaki Sosyal Demokrat taban veya güçler kendini sorgulamaya başlasa;
Ben neden yeteri kadar çaba gösteremedim?
Ben neden beklenilen kadar yarar sağlayamadım?
Ben kendimden başka neden üç kişiyi daha etkileyemedim?
Acaba liderin dışında sosyal sistemde ne gibi aksamalar var?
Bu aksaklıkların kaynağı nerededir? O kaynağı nasıl kuruturuz?
Kaynak kuruduktan sonra uzak kaldığımız topluma neler vadedebiliriz?
Bu vaatlerle kendi yanımıza kaç kişi daha katabiliriz? vb. sorular dizisiyle sistemi sorgulayarak ileride daha sağlıklı sonuçlar almanın çözüm yollarını da ortaya koyabilirler. Bu tür soruları sorup, çözüm yollarını açıklayıp, uygulamaya koymak yerine sadece lidere odaklanmak sorunun ilerideki evrelerde de devam etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Aslında ülkemizde Sosyal Demokrat kitlenin var olanın sadece dörtte biri kadar olduğu gibi bir gerçeklikte önümüzde durmaktadır. Olağan üstü birkaç durumun dışında hiçbir zaman dörtte birlik dilimi yukarı çıkamamıştır. Bu gibi bir gerçeklik önümüzde dururken, lidere; ”bunu sen neden yarının üstüne çıkaramadın?” diye sormak pek mantıklı olmasa gerek. Ayrıca başka bir gerçek te hemen yanı başımızda durmaktadır. Neredeyse Sosyal Demokrat her ailenin birkaç ferdi çeşitli nedenlerden farklı kulvarlarda yer almaktadır. Ki bu durumu engelleyebilecek bir güç te sanırım henüz oluşmamıştır.
Türkiye’de Sosyal Demokrat taban hareketliliği İnönü döneminde parti içerisinde yetkili kurullarda tartışılmadan partiye bir nevi dikte edilmiştir. Buna karşın sağa yakın duran kesimlerden bazı isimler, bu hareketten koparak kendi anlayışlarında siyasi oluşumlar yapmaya başlamışlardır. Bu hareketli olaylar 1967-1972-73’lü yıllarda hız kazanmıştır. Ayrıca 1960 darbesi ile Sosyal demokrasi de büyük yara almış ve tabiri caizse kesintiye uğramıştır. Ancak 1973 seçimleriyle birlikte gelişme sürecine girilmiş emekçi kesime verilmesi benimsenen hakların açıklanmasından sonra ortanın solu hareketiyle başlatılan sola açılma çabalarının meyvelerinin alınmaya başladığı görülmüştür. 1977’de ise zirveye çıkmış ve % 41,5 seviyelerini görmüştür. 1980 askeri darbesiyle demokratik sol ya da sosyal demokrasi tekrar yara almış ve gerileme dönemine girmiştir. Çünkü ülkede tüm özgürlükler gibi siyaset te askıdadır.
Yukarıda saydığım olaylar dizisiyle sanırım sosyal demokrasinin neden gelişemediğine dair yeterli açıklamalar yapılmıştır. Ancak bizim Sosyal demokrat tabanda ve harekette bir sorun olduğunu düşünüyorum. Çünkü her lider döneminde bir sorgu bir sorgu! Sosyal demokrat tabana bir türlü bir lider beğendirilemedi. İsmet İnönü ve fikirleri beğenilmedi parti bölündü. Bülent Ecevit beğenilmedi, yeni partiler kuruldu. Deniz Baykal beğenilmedi, kumpaslarla alaşağı edildi. Kemal Kılıçdaroğlu beğenilmiyor hırpalanmaya çalışılıyor. Bugün Kılıçdaroğlu gidecek, şimdi getirmek istedikleri x kişisi dokuz ay sonra yapılacak yerel seçimlerde kesin kayıp yaşanacağından başarısız ilan edilip aşağılanmaya veya partiden uzaklaştırılmaya çalışılacak. Bence bu taban ya da kendisini sosyal demokrat diye tanımlayan kişi ve kurumlar önce kendilerini bir sorgulasınlar. Akıllarını yorumlasınlar. Başkalarının başarısızlığı üzerine politika oluşturma yerine yeni yeni sosyal açılımlar, sosyal politikalar ve sosyal duruşlar geliştirsinler.
Sosyal demokrat olduğunu iddia eden kişi ve kitlelerin önce davalarına sonra liderlerine bağlılık ve sahiplenme mesajları vermelerinin hem kendi tabanlarında hem de sosyal demokrat taban dışında olan insanların etkilenmesini sağlamaları yerinde olacaktır. Sağ da hata yapan lider yok mu? Sağ da aksayan ya da olmayan demokrasiyi sahiplenen lider veya anlayış yok mu? Neden bu kadar hata ve yanlışa rağmen o tabanda hayat kesintiye uğramıyor? Neden lider değişimi istenmiyor? İşin psikolojik yanıyla hareket etmek varken neden duygusal bağlamda tartışmalar yapılmaktadır? Demokrasiye inanan, demokrasiyi özümlemiş yerlerde lider ve anlayış sorunu yoktur. Her şey yerinde ve zamanında yapılan uygulamalarla çözülmeye çalışılıyor. Biz de bu anlayışa göre hareket edersek Sosyal demokrasiye katkı sunmuş olmaz mıyız? E o zaman hadi Sosyal demokratlar, başınızı ellerinizin arasına koyun ve Sosyal Demokrasiyi zirvelere nasıl taşıyacağınıza kafa yorun bir zahmet. Yoksa kişiler gelip geçidir ancak fikirler tartışılıp değerlendirildikçe geliştirilebilir.
Lideri eleştirme yerine, açık ve net tavırlar konularak, demokratik hak kullanımıyla liderler değiştirilmelidir. Yanlış yapan liderin yerine en iyisini seçebilme yeteneğini geliştirirseniz başarılı olursunuz. Lideri iyi olmadığı halde kendi koltuğunu ve varlığını da sürdürebilmek adına lidere yapışan bir kitle sorunu olduğu kanaatindeyim. Demek ki asıl sorun lider de değil kitlelerdedir! Kitle olarak gerçekten mücadele içerisinde olan, yıllarca emek veren kişileri de lider uğruna saf dışı bırakırsanız o zaman sizin sosyal demokratlığınızın sorgulanması gerekmez mi? Demek oluyor ki, lideri gerçek lider yapan da tek adam yapan da tiran yapan da alt kitlelerdir. Aklını ve mantığını doğru kullanan bir toplumda lider sorunu yaşanmaz. Nitekim Avrupa Sosyal Demokrasilerinde böyle bir durum söz konusu değildir. Ne yazık ki bu tür göstermelik sosyal demokrasi bizim toplumda vücut bulabiliyor. Bu arada liderlerde sorun yok mu? Tabi ki var. En azından birkaç kayıptan sonra artık çekilin kardeşim. Sonra da yok partimizi bölüyorlar vs gibi söylemler gelişmesine izin vermeyin. Onurlu ve erdemli bir davranış ta yenilgiyi ve sorumluluğu kabul etmektir. İşte bunu başarabilen lider, liderlik yapabilir.
Bence Türkiye’deki Sosyal Demokratların sorunu, dünyada geliştirilmeye çalışılan Sosyal Demokrasinin nasıl işlediğinin iyi takip edilememesi ve küresel ölçeklere uyum sağlayamamasıdır. Dünyadaki gelişmeleri iyi izleyerek ve kendimizi de onlara uyarlayarak ülkemizdeki sosyal demokrasiyi geliştirebiliriz. Aksi takdirde böl, parçala, yönet taktikleri ortaya çıkar ki, bu da size bir adım yol aldırmaz.
Yaşar GELER