Uzay, tüm evreni sınırsız bir şekilde kavrayan ya da kapsayan derin bir boşluktur. Bu boşlukta milyarlarca yıldız, uydu ve sistemler mevcuttur. İnsanoğlu bunun belki de milyarda birine hakimdir. Ancak insanın azmi ve hırsı sanıyorum ki uzayın derinliklerine girmeyi başaracaktır. Zaten, ayı, marsı keşfetmedik mi? Uzaya yolcuklar yapmıyor muyuz? Bunlar ilerideki bir zamanda keşfedilen ve yaşam belirtileri olan bu yerlerde de yaşamı olası kılacaktır. Bu nedenle de özellikle kapitalist ülkeler ağırlıklı projelerini bu tez üzerinden yürütmeye çalıyorlar.
Emperyalist sistemin etkin olduğu ülkeler bir yandan da mevcut yaşamın nimetlerini en üst düzeyde kullanabilmek için ülkeler arası savaşlar ve seferler gerçekleştiriyorlar. Özellikle de gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler üzerinde bu oyunlar oynanıyor. Duyduğumuz ve bildiğimiz kadarıyla ekonomik olarak güçlü olan Amerika ve Avrupa ülkeleri kendi öz kaynaklarını kullanmak yerine ekonomik olarak güçsüz olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerine göz dikiyor. Binlerce kilo metre uzaklıktaki ülkelere sözüm ona demokrasi getirme adına saldırılar düzenliyorlar. Saldırıları sonucunda da kaldıkları süre içerisinde var olan yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını özellikle de petrol ve madenlerin bulunduğu alanları kendileri işletmek ve kullanmak suretiyle ülkelerine aktarıyorlar. O ülkelerin insanları ne yapıyor? Sanki kendilerini kurtarmışlar gibi o zalim vampir ülkelerin yöneticileri önünde el pençe divan durarak esaret hayatı yaşıyorlar.
Bu olayların cereyan ettiği ülkeler ne hikmetse hep Asya, Afrika ülkeleri ile Arap yarımadasında olan ülkeler olarak çıkıyor karşımıza. Sanki dünyanın bütün petrol ve maden yatakları sadece bu iki kıtada yer almaktadır. İşte bu nedenledir ki, bugün yani günümüzde yaşanan savaşlar öncelikli olarak enerji savaşları olarak tarihe geçmektedir. Bugün petrol yarın bunun yerini su savaşları, ileride bir zamanda da hava, ağaç, tarım, toprak, ilim, bilim vs. savaşları alacaktır. Doğal olarak da bu ülkelerin kaynaklarını kuruttuktan sonra kendi kaynaklarını kullanmaya başlayacaklar ve kaynakları kuruyan ülkeler de bugün olduğu gibi yarın ve gelecekte de hep o ülkelere bağımlı kalacaklardır.
Uzay savaşlarından kastımız da şudur: Artık sıcak ya da soğuk savaş dönemleri kısmen sonlanmış, bilimin nimetlerinden de yararlanarak ülkesinde oturduğu yerden ve daha önceden uzaya yerleştirmiş olduğu uydular ve uydulara yerleştirilmiş kızıl ötesi ışın yayan silahlarla bir tıkla istediği yeri vurabiliyor, yakabiliyor ve yıkabiliyor. Bunun en bariz örneği çeşitli çevreler tarafından yakın zamanda eş zamanlı olarak ülkemiz dahil birçok ülkede çıkan orman yangınları olarak anlatıldı. Bu yangınların en önemli argümanı uzaya yerleştirilen bu silahların denemesi olarak sunuldu toplumlara…
Bilişim ve bilgi çağında, enerjiye en çok gereksinim duyulan bir dönemi yaşıyoruz. Enerji, yaşamın olmazsa olmazıdır. Nasıl ki, bir insanın yaşamak ve hareket etmek için yeme içme dediğimiz beslenmeye ve ona bağlı olarak ortaya çıkan enerjiye gereksinimi varsa toplumların da her alanda enerjiye gereksinimi olduğu gerçeğinden farklı düşünmenin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu enerjilere ulaşmanın da uzay yollu enerji savaşlarından geçtiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Sonuç olarak; bir toplum kendi öz enerji kaynaklarını ne kadar tüketmeye başlarsa o kadar küresel etkinliğini artırmış olur. Önemli olan var olan bu kaynakları en verimli şekilde önce kendi insanın için kullanman sonra da tüm insanlığın erişimine açmalısın. Ancak, ne yazık ki kapitalist sistemler önce senin kaynaklarını sonra kendi kaynaklarını kullanmaya odaklanmış durumdalar.
Yaşar GELER