Bazı insanlar vardır; sesini fazla duymazsınız, ekranda boy göstermez, gösterişli cümlelerle ön plana çıkmaz. Ama onlar, sükûnetin, asaletin ve vakarın gerçek temsilcisidir. Selvi Kılıçdaroğlu tam da böyle bir isimdir.
Bugünlerde bazı çevreler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun değerli hayat arkadaşı Selvi Hanım’a karşı yakışıksız ifadeler kullanıyor. Bir kadın olarak, bir anne olarak, bir insan olarak bu çirkinliklerin hedefi haline getiriliyor. Neden mi? Çünkü bazıları zarafetten, sadelikten ve onurlu bir duruştan rahatsız oluyor.
Selvi Kılıçdaroğlu, hiçbir zaman sahne ışıklarının peşinden koşmadı. O, bir liderin ardında değil, tam yanında; sessiz ama sağlam bir dağ gibi durdu. Her türlü siyasi fırtınada eşine siper oldu, ailesine siper oldu. Yıllardır hırçın bir siyasetin içinde dimdik duran Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük dayanağıydı o.
Ve işte bu yüzden, bazıları onun bu duruşunu kıramayınca, çamurla yıkmaya çalışıyor.
Ama unuttukları bir şey var.
Bir insanın şerefi, karşısındakine söylediği sözlerle ölçülmez; kendi ağzından çıkanla tartılır. Ve Selvi Hanım gibi onurlu bir kadına söylenen her çirkin söz, sahibine aynadır.
Bu yazı bir savunma yazısı değil. Selvi Kılıçdaroğlu’nun ne karakteri ne duruşu ne de kişiliği, kimsenin çamur atabileceği kadar alçakta değildir. Bu yazı, sadece hakikatin sesi olsun diye kaleme alındı. Çünkü bazen sessizlerin yanında gür bir sesle durmak gerekir.
Kemal Bey, yıllar boyunca Türkiye’ye umut olmuş bir liderdir. Adalet için yürümüş, hak için mücadele etmiş, kimsesizlerin kimsesi olmuştur. Ve o yürüyüşte elini hiç bırakmayan Selvi Hanım, belki en az o kadar güçlüdür.
Bir ülkeyi değiştirenler, önce kendilerine ait olanı koruyabilenlerdir. Eşini, ailesini, değerlerini…
İşte bu yüzden, Selvi Kılıçdaroğlu’na yapılan her saygısızlık, sadece bir kadına değil; bir dönemin vicdanına, ahlakına, terbiyesine yönelmiş bir saldırıdır.
Ama merak etmeyin.
Zarafet her zaman galip gelir.