DÜNYANIN HEDEFİNDEKİ TÜRKİYE
BU YAZIMI ÇOK DİKKATLE OKUYUNUZ. Aynı kök ve inanca sahip kadim Türk toplulukları Sovyetler ve Çinliler tarafından asimile edilerek baskı ve zulümle etkisiz hale getirildi. Küreselleşen Dünyanın Hedefindeki Türkiye ve Türk Milliyetçiliğini anlatmaya çalışacağım .
21. asrın başlamasıyla birlikte gerek dünya gerekse Türkiye için çok önemli olaylar cereyan etmektedir. 70 yıllık Komünizmin Rusya ve uydularında çökmesiyle, iki kutuplu dünya düzeninin yerini ABD jandarmalığının hâkim olduğu tek merkezli sistem aldı. Öte yandan yeni durum Türkiye'nin de birdenbire 300 milyonluk Türk Dünyasına kapılarının açılması sonucu doğurdu. Bununla birlikte Türk dünyasında, Türkistan coğrafyasında ABD ve Türkiye arasında adı konulmamış bir mücadeleyle karşılıklı siyasi, iktisadi ve askerî alanlarda yaşanan sorunlar artmaya başladı. Bu manada bunlara dayalı karşılıklı restleşmeler yaşandı, yaşanmaya da devam etti.
Eski düzende maalesef iki yüzyıldır Orta Asya ve Kafkasya’daki Müslüman-Türk kavim ve topluluklarını etnik kökenleri farklıymış gibi gösteriliyordu. Bu kavimlerin tek bir millet oldukları, büyük Türk milletinin bir parçası oldukları, bu manada milliyetçilik düşüncesinin Türkistan coğrafyasında filiz salması sorunlu oldu. Türklük fikri sürekli ötelendi. Aynı kök ve inanca sahip kadim Türk toplulukları Sovyetler ve Çinliler tarafından asimile edilerek baskı ve zulümle etkisiz hale getirildi.
Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte özellikle Sovyet topraklarında yeniden uyanışa zemin teşkil eden ‘kargaşa ortamı’, Türkistan kavimleri için yeni bir umut oldu. Ancak Türk dünyasındaki bu beklenen uyanış başta ABD ve batılı emperyalist ülkeleri ürküttü. Bu nedenle de Türkistan dünyasından güç alacak, 300 milyon gibi büyük bir nüfusa ve coğrafyaya sahip olacak Türklerin, Türkiye öncülüğünde atacağı adımların küresel etkileri olacağını kavrayan Batı dünyası derhal karşı tedbir geliştirme yönünde adımlar attı.
Her şeyden önce Türkiye’ye karşı olan tutumlarını daha da baskıcı hale getirdiler. Yeni Dünya Düzenine yön vermeye çalışan küresel güçler, Türkiye'yi bölgeden uzak tutan, buradaki Türkî toplumları, devletlere ‘yerel’ çizgide tutan ancak küreselleşmenin sömürü politikalarına açık bir vaziyette ellerindeki ekonomik varlıkları küresel amaçlarına hizmet etmek için kullanmak isteyen Batılı ülkeler, bu bölgeye yönelik Türkiye’nin yakın durma çabalarını engelleme yönünde bir duruş geliştirdiler.
Öte yandan Arap dünyası 1. Dünya Savaşı ile zaten kabile ve mezhep esasına dayalı kendisine dayatılan yönetimlerle, krallıklarla Batının emrine girmekten öte bir yol geliştiremedi. Amerikalı sosyal teorisyen John Naisbitt "Global Paradoks" adlı eserinde diyor ki; "Millet kavramı kaldırılacak yerine kabilecilik sistemi ön plana çıkarılacak, böylece kabileleri birbirlerine karşı karşıya getirerek bütün dünyaya hâkim olma düzenine geçilecektir. Ayrıca ekonomide devlet değil ferdi şirketlerin ağırlığı artacaktır.”
2/2
İstenen şey dünya hakimiyetinin tamamen ABD’nin ve bu süper gücün perde arkasında duran Yahudi toplumunun eline geçmesidir. Yıllardır bazı siyasilerimiz “Müslüman Türk Milleti” yerine Türk, Kürt, Zaza, Çerkez, Yörük gibi kabile-aşiret ve mezhep kimlikli sistemi övüne övüne dile getirmekteler. Devşirmelerin, dönmelerin Hristiyan babalarını, kardeşlerini, hısımlarını sözde "Müslüman" olduklarından Osmanlı Hanedanı vezir, sadrazam yapıp, devletin üst yönetimine atayarak onlara değer vermişti. Bunu tarihi kayıtlar ortaya koymaktadır. Ancak devletin hakiki sahibi olması beklenen Müslüman Türkler ise kendi devletlerinde bir çeşit toprağa bağlı serf, köle muamelesi görüyorlardı.
Avrupalı bir Tarihçi olan Paul Colles de devşirme-dönme idareciler için "Bu Müslüman Türk İmparatorluğu sadece Müslüman ve Türk doğumlu olmayanları mükafatlandırma yolundaydı!" diye konuyu özetliyor. Padişah 4. Mehmet’ten itibaren Osmanlı içinde kendilerini eriten, topluma karışan Sabatayistler hâlâ içimizde önemli mevkilerde makamlarda kendilerine yer bulabilmektedirler.
Türklüğümüze, Türklük değerlerimize, Cumhuriyetin Atatürk’le beraber bize sunduğu milliyetçilik anlayışımıza, özümüze dönelim. İçimizde bizim bütünlüğümüzü bozucu iç politikalara prim vermeyelim. Unutmayalım "Müslüman-Türk Kimliği" kabileleştirilirse artık "Türkiye" yerine "Anadolu Halkları" kullanılacak, bu da hepimizin sonu demektir. Aklımızı başımıza alalım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
TÜRK EVLADI OLARAK ÇOK AKILLI ÇOK DÜŞÜNCELİ OLMAK ZORUNDAYIZ