EZİK VE ÇAPSIZ GAZETECİLER2 ay önce
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Musevi kökenliyim. Özel Ortadoğu Koleji“ni bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Ekonomi (İktisat) bölümünden mezun oldum. Matematiğim iyi olduğu için bu bölümü kazandım ama aslında istediğim bölüm bu değildi, psikolog olmak istiyordum. Üniversite öğrencisiyken, dile yatkınlığım nedeniyle çevirmenlik yapmaya başladım. Hatta bir dönem Sabah Grubu bünyesindeki Para dergisinde de ekonomi üzerine çeviriler yaptım.
Aslında öğretmenlerim de üniversitede İngilizce üzerine eğitim almamı istiyordu fakat ben tercih etmedim. İnadıma yenildim diyebilirim ama sonuçta doğru görmüşler, gerçekten de dile yatkınlığım varmış. İngilizce“yi her şekilde, her koşuluyla öğrendim. Boş zamanlarımda yabancı kitaplar okuyup, zor gelse de onları Türkçe“ye çeviriyordum. İyi bir çevirmen öncelikle kendi ana diline hakim olmalı. Ben ana dilime çok hakimim. Çok kitap okuduğum için Türkçe dersinde de hep başarılı bir öğrenci oldum.
13-18 yaş arası, o beş sene boyunca sayısını bilmediğim kadar çok kitap okudum. O yaşlarda Türk yazarlara pek girmesem de dünya klasiklerinin çoğunu okudum. 18 yaşından üniversiteyi bitirinceye kadar da tarih kitapları çok okudum. Tarih dersine çok meraklı olmasam da dünya ülkelerinin, kendi ülkemin ve Osmanlı“nın tarihini anlatan kitapları büyük bir merakla okudum. İyi bir kitap okuruydum ama sonra koptum! O dönemde de yazmaya başladım zaten.
Hangi konularda, ne tür yazılar yazıyorsunuz?
Her konuda yazıyorum diyebilirim. Bu benim kişisel olarak kendime yakıştırdığım bir tabir ama galiba güzel duygular hissedip bunları güzel ifade edebiliyorum. Yakında bir kitabım çıkacak zaten. Yazdıklarımın tümünü toplasam çok sayıda kitap ortaya çıkar ama tabii ki belli konularda olanları tek bir kitapta toplamam gerekiyor. Mesela eğitim üzerine bir kitap çıkartabilirim... İnsanların ruh halleriyle alakalı yazdığım yazılardan oluşan bir kitabımı da yaz başında çıkarmayı düşünüyorum.
İyi bir çevirmen neden kendi ana diline de çok hakim olmalı?
Üniversitede çevirmenlik okudum diyelim. Kendi ana dilimin dil bilgisini çok iyi bilmiyorsam, çevirmenlik yapamam. Para dergisinde çevirmenlik yaptığım dönemde, çevirisini yaptığım metnin editörlüğünü de ben yapıyordum. Hepimiz Türk“üz ve hepimiz Türkçe konuşabiliyoruz ama dil bilgisine hakim olmak çok farklı. Biri üç, diğeri on iki yaşında iki çocuğum var... Onlara bile mesajlaşırken "neden orada “mi“ soru ekini ayrı yazmadın" diyen bir insanım. "Ama hızlı yazıyoruz" gerekçesini kabul etmiyor, "Hızlı yazsanız da ayrı yazacaksınız" diyorum.
Çünkü nasıl başlarsa öyle giderler. Özel yaşantımda da eğitimci kimliğimi hayatımdan çıkaramıyorum. Dolayısıyla ana diline ve dil bilgisine hakim olan bir çevirmen çok daha başarılı olur. Başarılı işler yaptığınızda tabii ki çok teklif geliyor ama zamanım olmadığı için çevirmenlik tekliflerinin çoğuna cevap dahi veremiyorum. Çeviri, çok yorucu ve çok zaman alan bir iş. Çünkü kusursuz ve birebir çeviri yapmanız lazım. Bu yüzden o tür şeylere girmiyorum artık.
Eğitmenlik nasıl gidiyor?
İngilizce eğitim veriyorum ve çok sayıda öğrencim var. Aslında ben "öğretmen" kelimesinden ziyade "eğitimci" kelimesini kendim için çok daha uygun buluyorum. Çünkü ben birisine eğitim verdiğim zaman, onu bütünüyle ele alıyorum. "Hadi ders bitti, bir dahaki derste görüşürüz" gibi bir tarzım yok. Benim eğitim verirken ki amacım, gerçekten öğretmek.
Hepimiz para kazanmak için çalışıyoruz ama beni paradan çok, karşımdaki kişinin öğrenmesi tatmin ediyor. Yıllardır her sektörden eğitim verdiğim insanlar oldu. Çocuklara eğitim veriyor, TEOG sınavlarına hazırlıyorum. Onun dışında 6,7,8 gibi ara sınıflara ve lise öğrencilerine eğitim veriyorum. Her branştan ve her yaştan öğrencim var. Çünkü ben kendimi eğitimci olarak görüyorum.
Sadece İngilizce ile ilgili eğitim veriyorsunuz?
Uzmanlık alanım İngilizce ama okul hayatımda her zaman başarılı bir öğrenci olduğum, okulu bitirdikten sonra da derslerden hiç kopmadığım ve hep ders verdiğim için bu bütünlük hiç bozulmadı. Öğrencilikten direk öğretmenliğe geçiş yaptım. 17 yaşımdayken de ders veriyordum ve öğrencim vardı. O yüzden zamanla tabii profesyonelleşiyorsunuz. Benim çevirmenlik ve İngilizce eğitmenliği yapmadan önce başarılı olduğum ders matematikti. Asıl branşım matematik.
Ekonomi bölümünü de zaten matematik netlerimle kazandım. O yüzden ara sınıflara matematik, hatta fen dersi bile veriyorum. Senelerdir fen dersi verdiğim öğrencilerim var. Senelerce çevirmenlik yaptığım ve daha çok İngilizce alanında tanındığım için çevremde daha çok İngilizce öğretmeni olarak bilinirim. Çok teklifler geliyor ama artık çok fazla kendimi yormamaya çalışıyorum. Çünkü sayı arttıkça verimlilik düşebiliyor. Yakaladığım bu başarıyı ve insanların memnuniyetini düşürmemek için de elimden geldiğince verimliliği düşürmemem lazım.
Nasıl bir eğitim metodunuz var?
Bir eğitimci olarak öğrencilerimin hayatına her gün giriyorum. Ayşe“ye haftada iki gün ders veriyorsam, Ayşe“nin hayatına haftanın yedi günü de giriyorum. Ben kesinlikle öğrenciye yazı yazdırmam, kendim yazarım. Ders yaptığımız günden sonraki gün, benim yazdığımı temize geçmesini isterim. Çünkü insan yazarken değil, dinlerken öğrenir. Duyduğunu algılayıp yazdığı zaman, o öğrenmeye dönüşebilir. O yüzden ders anında yazma işini ben yapıyorum. Diğer günlerde -bunu İngilizce dersi için söylüyorum- işlediğim konularla ilgili onlara metinler gönderiyorum. Kendi uydurduğum bu metinleri İngilizce“ye çevirmelerini istiyorum.
Sonraki hafta dersimizin 15-20 dakikasını öğrencinin yaptığı bu çeviriye ayırıyorum. Metin üzerinde çevirisini düzeltmiş oluyorum ve öğrenme aslında orada tamamlanıyor. Çünkü süreç böyle... Algılarsın, yaşama geçirirsin ve öğrenirsin. Kendisi çevirdiği zaman zaten öğrenmiş oluyor. Sadece ders dinleyip evine gitmiyor ya da sadece ders dinleyip hayatına devam etmiyor. Çeviri yaparak uygulamaya geçtiğinde kendi üretiyor ve öğreniyor. Rahatsızlık ya da diğer özel sebeplerden dolayı derse ara verdiğim öğrencilerim oldu... Özellikle bir öğrencimden örnek vermek isterim. 3-4 ay ara verdikten sonra derse başladığımızda, "Bayağı iyi çalışmışsın" dedim, "Defteri bile açmadım" dedi. "Nasıl yani" diye sorduğumda "Sen ne yapıyorsun bilmiyorum ama ben unutamıyorum" dedi.
Ben eğitim modeli olarak ezbere karşıyım. Hiçbir şeyi ezberletmem. 10 kere yazın, 20 kere yazın... Bu doğru değil. Çünkü o kişi bir harfini yanlış yazarsa, beyninde hep yanlış kalacak. Ayrıca yazarak öğrenmek diye bir şey olamaz. Şu anda konuşurken bile bir sürü kelime kullanıyoruz. Önemli olan kelimenin cümle içindeki yeridir. O yüzden ben ezbere de, yazarak öğrenmeye de karşıyım. Kelimeyi de, dil bilgisini de, söz grubunu da çeviri içinde, diyalog içinde, makale içinde öğretirim. Ezbere karşı bir eğitim anlayışım var ve ezberi eğitim olarak da görmüyorum.
Yazarak daha çabuk öğrenilir sözü sizce yanlış mı?
Ben sizinle sohbet ederken yazı yazarsam dikkatim ve anlattıklarınızı algılama verimliliğim kesinlikle düşer. İnsan bir şeye odaklanırsa, ondan daha farklı bir sonuç alabilir. O yüzden derste de ben anlatırım, ben yazarım. Arada sırada anlattıklarımı cümle içinde kullanırım ve öğrencime buna dair sorular sorarım. Öğrencim sadece bana cevap verir, bunun dışından hiçbir şey yapmaz.
Bir de güzel özellikle kız öğrencilerde güzel yazma merakı vardır. Güzel yazayım derken dikkati iyice dağılır ve sizin anlattıklarınızı algılama verimliliği çok düşer. Ama ben yazarsam ve o tamamen anlattıklarımı algılamaya konsantre olursa hiçbir sorun olmaz. O yüzden ben derste yazı yazdırmıyorum, ders sonrası yazıyorlar ve sonrasında da bizzat kendileri çalışıp uygulayarak öğreniyorlar. Sonuç odaklı bir eğitim yöntemim var ve böyle olunca da sonuca ulaşıyoruz.
İngilizce“yi nerede öğrendiniz ?
heryerde ögrendim Çünkü ingilizce yaşamın kendisidir.okul bir basamak olabilir Çünkü aynı okuldan mezun olduğumuz arkadaşlarım var, benden kendilerine İngilizce dersi vermemi istiyorlar. Ben okulda İngilizce ile tanıştım diyebilirim. Çünkü okulda da İngilizce bir kitapla öğretiliyor. Benim çok öğrencim var ama hiç kitabım yok.
PLAZA HOTEL DİYARBAKIR “Şehrin kalbinde”
MESUT SOLAK İLE BENİM HİKAYEM BAŞLADI.
Çekmeköy: Tarihi Geçmişi ve Modern Dönemdeki Gelişimi
İstanbul'un Sırları
EZİK VE ÇAPSIZ GAZETECİLER2 ay önce
Bir koltukta on karpuz 2 ay önce
DÜNYANIN HEDEFİNDEKİ TÜRKİYE1 hafta önce